Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Bayan Hayrünnisa Gül tarafından 21 Ekim 2010 günü İstanbul’da verilen resmi akşam yemeğinde yaptığı konuşma

Schwerpunktthema: Rede

Instanbul, , 21. Oktober 2010

Bundespräsident Christian Wulff und seine Ehefrau Bettina Wulff (rechts) mit dem türkischen Staatspräsidenten Abdullah Gül (2. von rechts) und dessen Ehefrau Hayrünnisa Gül (links) beim Staatsbankett

Änderungen vorbehalten. Es gilt das gesprochene Wort.

İlk resmi ziyaretilerimden birinin beni Türkiye’ye getirmiş olmasından büyük mutlulk duymaktayım. Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşan ilk Alman cumhurbaşkanı olma onuruna sahip oldum. Sayın Cumhurbaşkanı, seyahatim sırasında doğduğunuz şehir olan Kayseri’yi, Adana ve Tarsus’u gezdim ve şimdi İstanbul’dayım. Yarın sizinle birlikte İstanbul Beykoz’da Alman-Türk Üniversitesi’nin temel taşını koyacağız. Bu üniversite ülkelerimiz arasında eğitim ve araştırma alanındaki köklü işbirliğini sürdürecektir.

Daha önceki siyasi görevlerimde de birçok defa ülkenizle ilgim olmuştur. İkili ilşkilerimizin çeşitliliği ve yoğunluğu beni her zaman etkilemiştir. Prusya Kralı II. Friedrich daha 1761 yılında Sultan III. Mustafa ile bir dostluk ve ticaret anlaşmasına imza atmıştır. Bilginler her zaman Doğu ile Batı arasında kültürlerin ve dinlerin barışçıl diyaloğuna dikkat çekmişlerdir ve Avrupa resim sanatının birçok eseri bunu betimlemiştir. Yüzyıllar içinde bu şekilde ortak menfaatlerin ve insani temasların şekillendirdiği bir partnerlik oluşmuştur: arkeolog Heinrich Schliemann’ın, daha sonra askeri danışman olan Mareşal Helmuth von Moltke’nin, demir yolu mühendisi Heinrich August Meißner Paşa’nın ve Ernst Reuter gibi nasyonal sosyalistlerden kaçarak ülkenize sığınan çok sayıda Alman’ın da önemli katkıları olmuştur. Günümüzde iki ülkede insanlar arasındaki ilişkiler, siyasette veya ekonomide, bilimde veya sanatta olsun, geçmişte hiç olmadığı kadar yoğundur.

Türkiye’de beni en çok etkileyen husus, ülkenizin geleceğini şekillendirirken gösterdiği olumlu dinamizmdir. Türkiye Almanya için kendine güvenen önemli bir partnerdir. Ancak elbette karşılıklı anlayışı geliştirmek için daha yapabileceğimiz ve yapmamız gereken çok şey var. Ernst Reuter Girişimi kapsamındaki projelerde birlikte amaçladığımız şekilde, köprüler oluşturmak ve diyaloğu teşvik etmek benim şahsi arzum ve ortak görevimizdir.

Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğu gibi, Türkiye’nin de Avrupa’ya ihtiyacı vardır. Ben inanıyorum ki, ekonomik açıdan etkileyici bir hızla gelişen, aktif bir şekilde komşularına yaklaşan ve bölgesel politikalarda girişimlerde bulunan bir Türkiye Avrupa için ve bölgedeki istikrar için bir kazanımdır. Birbirimizi birçok alanda tamamlayabilir ve Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar’daki sorunların çözümü için elbirliğiyle çalışabiliriz.

Hızla değişen dünyamızda artık hiçbir devlet geleceğin acil sorunlarını tek başına çözemez. Türkiye dünyadaki artan ağırlığıyla iklim politikalarında, terörle mücadelede veya mali piyaasların düzenlenmesinde olsun, bir çok alanda bizim için son derece önemli bir partnerdir. Bu nedenle Alman-Türk partnerliğinin ve dostluğunun gittikçe daha fazla derinleştirilmesi için tüm gücümle çaba sarfedeceğim.

Tüm AB üye devletleri arasında Türkiye’yle en yakın ve en yoğun ilişkilere sahip ülkenin Almanya olduğunu söylersek abartmış olmayacağımızdan eminim. Bunu, zor konularda da olmak üzere açık ve dostane bir diyalog sürdürerek dikkate almalıyız. Ziyaretimin bana bu fırsatı vermesinden dolayı mutluyum ve son günlere geri baktığımda memnuniyet duymaktayım. Güzel ülkenizde geçirdiğim bu sürede, işbirliği içinde olursak daha ne kadar çok şeyi başarabileceğimizi belirgin bir şekilde görmüş bulunuyorum.

Ancak bu akşam büyük konukseverliğiniz için özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum. İzninizle bunun için, Osmanlı padişahı II. Mahmut’un 1837 yılında askeri danışmanı Helmuth von Moltke’yi huzuruna kabul ettiği sırada ona söylediği sözlerini aktarmak istiyorum:

"Siz Rumlar, Ermeniler, Museviler hepiniz Tanrı’nın hizmetkârlarısınız ve Müslümanlar gibi benim kullarımsınız. İnançlarınız farklı ancak benim kanunum ve hükümranlık iradem hepinizi korumaktadır."

Çoğulculuk ve hoşgörüye inancın ifadesi olan bu sözlerin günümüzün cumhuriyetlerine aktarılarak halklarımıza yön göstermesini dilerim.

Kadehlerimizi Türkiye Cumhuriyeti’nin mutluluğuna, Türk halkının sağlığına ve ülkelerimizin ortak geleceğine kaldıralım.