Cumhurbaþkaný Johannes Rau tarafýndan yapýlacak « Berlin Konuþmasý « "Korkmadan ve hayal kurmadan: Almanya'da birlikte yaþam"

Schwerpunktthema: Rede

Berlin, , 12. Mai 2000

Bundespräsident Johannes Rau hält seine erste Berliner Rede am 12. Mai 2000 im Berliner Haus der Kulturen der Welt

Sözlü aktarýmý geçerlidir

Değerli Hanýmefendiler,

Değerli Beyefendiler,

  • Alman okullarýna devam eden öğrencilerin, yakýn zamanda Alman vatandaþlýğýna geçenlerle birlikte, %30 u göçmen kökenli. Bu oran bazý okullarda %60 a varmakta, hatta bunun da üzerine çýkmakta.
  • 1997 ve 1998 yýllarýnda Almanya'yý terkeden baþka ülkelerden insanlarýn sayýsý, Almanya'ya yeni gelenlerin sayýsýndan fazla.
  • 1990 ile 1998 yýllarý arasýnda Avrupa Birliği içindeki iltica baþvurularýnýn %50 si Almanya'da yapýldý. Bu oran 1999 yýlýnda dörtte biri biraz aþmýþtýr.
  • Tüm iltica talebinde bulunanlar arasýndan yetkili federal daire tarafýndan tanýnanlarýn oraný yaklaþýk %4 olmuþtur.
  • Sadece Türkler, Almanya'da takriben 50.000 iþletme kurdular ve 200.000 iþyeri açtýlar.
  • Alman ekonomisinin, gelecekte kalifiye iþgücü açýğý olacak.

Almanya'daki gerçeği gösteren, birbirlerinden tamamen farklý olmalarýna karþýn genel bağlantýlarý olan altý belirleme.
Göç etmek, göçmen olmak, mülteci kontenjaný, göç sýnýrlamasý, uyum, Green Card uygulamasý, iltica, zorunlu sýnýrdýþý, iade edilme. Bunlarýn hepsi değiþen aralýklarla siyasi tartýþmalarý belirleyen kavramlar.
Bir çok sorun, bir çok soru özel sohbetlerde de konu ediliyor ve çoğu zaman dile getirilmeyen bir çatýþmayla sonuçlanýyor.

Almanya'da yedi milyondan fazla yabancý kökenli insan yaþamakta. Bunlar, geçtiğimiz yýllarda toplumumuzu değiþime uğrattýlar. Ama bu değiþimin ülkemizdeki birlikte yaþam açýsýndan ne anlama geldiğini yeterince düþünmüyoruz.
Ve buna göre davranmýyoruz.

Toplumumuzun geleceğini düþündüğümüzde, birlikte nasýl yaþýyoruz sorusu en önemli konulardan biri oluyor.

Bu konuya eğilmemiz gerekiyor, çünkü

  • kimileri þimdiye kadar farkýna varmamýþ olsa bile, bu konu hepimizi ilgilendirmekte,
  • yer yer anayasal düzenimizin ve anayasal gerçeğimizin temelini irdelemekte,
  • varolan sorunlar, beklemekle çözülmediği gibi, daha da büyümekte,
  • sonuçta söz konusu olan, hepimiz için iyi bir geleceği birlikte kurup kuramayacağýmýzdýr.

Almanya'a göçün, bir çok insanda iyi ya da pek iyi olmayan güçlü hisler uyandýrdýğýný hepimiz biliyoruz. Ýþte bu nedenden ötürü mümkün olduğu kadar açýk sözlü, mümkün olduğunca sakin ve gerçekçi olmamýz gerekiyor.
Çoğu zaman bir çok konu dile getirilmiyor. Göstermelik tartýþmalara dalýp, birlikte yaþama konusunu ele almayý ihmal ediyoruz. Doğru sorularla meþgul olmalýyýz.

  • Yasal olarak ve uzun vadeli Almanya'da yaþayan ve burada kalmak isteyen insanlarla nasýl birlikte yaþamak istiyoruz?
  • Sadece belli bir süre için kabul etmek istediğimiz ya da kabul edebileceğimiz insanlara karþý nasýl davranacağýz?
  • Ülkemizdeki bir çok insanýn dertlerini nasýl ele alacağýz?
  • Uzun vadede Almanya'da yaþamak ve çalýþmak isteyenlerden ne beklemeliyiz, neler bekleyebiliriz?
  • Kendimizden hangi beklentilerimiz olmasý gerekir?

Bu sorular partileri de aþarak geniþ bir kamuoyuna tartýþmaya sunulmalý. Tüm toplumsal gruplar ve kuruluþlar Almanya'ya göç ve Almanya'daki birlikte yaþam hakkýnda, bunun sunduğu fýrsatlar ve sorunlar hakkýnda konuþmalý. Harekete geçmemiz gerekiyor;
korkmadan ve hayal kurmadan. Baþarýlý olabilmemiz, ancak fazlasýyla yaygýn iki tavrýn aþýlmasýyla olabilir:

Kimi zaman yabancý düþmanlýğýna, kin ve þiddete dönüþen güvensizlik ve korku hislerini yenmemiz gerekiyor.
Kökenleri farklý insanlarýn birlikte yaþadýklarý bir ortamda hiçbir sorun ve çatýþma olmuyormuþ gibi bir tutum sergileyen, yanlýþ yoruma dayalý bir yabancý dostluğunu yenmemiz gerekiyor.

II.

Önce bir gerçeğin kabullenilmesi gerekiyor: Farklý kökenlere ve kültürlere sahip insanlarýn ülkemizde yaþýyor olmasý, artýk değiþmeyecek bir olgu. Baþarýlý ve barýþcýl bir birlikte yaþam kurmak istiyorsak, entegrasyon ortak görevimiz olacaktýr.

Fazlasýyla uzun bir zaman boyunca, herþeyin geçici olduğu düþüncesiyle yaþadýk. Bunun en açýk göstergesi de "konuk iþçi" kelimesi. Bir zamanlar bu kelimeyle, gelen insanlarýn, belli bir süre sonra geri dönecek olan konuklar olduğu vurgulanýyordu. Ama çoktan gördükki, gelenlerin çoğu kaldýlar. Bizler de, uzun bir süre bu durumun beraberinde getirdiği pratikteki sonuçlarý görmezden geldik.
Burada kaldýlar ve bu da genelde, hepimizin yararýna oldu:

Yabancý ülkelerden gelen iþçiler ve memurlar olmasa bir çok ekonomi dalý büyük zorluklarla karþýlaþýrdý. Pasaportlarý farklý olan kadýn ve erkekler bu arada onbinlerce küçüklü büyüklü þirketler kurdular. Bunlar, iþ ve eğitim yerleri sağlýyorlar.

Yabancý nüfusun büyük çoğunluğu yükümlülüklerini yerine getiriyor, dolayýsýyla ekonomik refah düzeyimizi sağlamamýza ve sosyal güvenliğimizi finanse edebilmemize katkýda bulunuyor.

Hepimiz gibi onlar da, gelir vergisi ve katma değer vergisi ödüyor. Emeklilik sigortasýna aidatlarýný ödüyor, iþ ve iþçi bulma kurumunu olduğu gibi, yasal hastalýk sigortasýný da finanse ediyor.

Almanya'nýn göç edilen bir ülke mi, yoksa bir göçmen ülkesi mi olduğu üzerine yapay tartýþmalar sürdürmemize gerek yok.
Tartýþmayý sürekli kýsmi bakýþ açýlarý altýnda ele almamalýyýz. Bugün müslüman çocuklara din dersi, yarýn Green Card, ardýndan sezonluk iþçiler için çalýþma izni ya da iç savaþtan kaçan mülteciler hakkýndaki uygulamalar þeklinde yürütülmemeli bu tartýþma.
Konuyu bir bütün olarak görmeliyiz.

Gerçeğe olan körlüğü ve yanýlsamalarý geride býrakýp gerekli kararlarý almamýz ve yeni yollara yönelmemiz gerekiyor.
Almanya'da yaþayan tüm insanlarýn birlikte yaþayabilmeleri için yeniden giriþimde bulunmamýz gerekiyor. Korkmadan ve hayal kurmadan.

Tüm tartýþmalarýn baþlangýcýnda þu noktada hemfikir olmamýz gerekiyor: "Yabancýlar" diye bir genelleme yapýlamaz. Tek tek insanlardýr her zaman söz konusu olan. Bireysel kökleri olan insanlar;
gerek Anadolu'dan gelen iþ arayan insanlar,
gerek Kazakistan'ýn bağrýndan küçük bir köyden gelen Alman kökenli göçmenler, gerek Sudan'da takibat ve iþkenceden kaçan,
gerek Kosova'da boþaltýlan þehirler ve köylerden gelen insanlar olsun,
her birinin kendi özgeçmiþi, hayalleri, herbirinin kültürel ve dini özellikleri,
herbirinin baþka insanlara karþý kendine has davranýþ biçimleri var.
Her ne kadar farklý olsalar da, ortak olan bir noktalarý var: Kimi gönüllü, kimi zorunlu, kimi geçici bir süre için, ama çoğu kalýcý; herbiri Almanya'da bir sýğýnak ya da vatan arýyor.

III.

Vatanýný terketmek ve farklý bir kültüre alýþmak: Bunlar tarihte yeni olgular değil; ülkemizin tarihinde de yeni değil bunlar. Dolayýsýyla, göç etmenin ve uyum sağlamanýn sorunsuz geçmediğini ve kendiliğinden baþarýya ulaþmadýğýný biliyoruz.

Almanya'ya geçtiğimiz yüzyýllarda olan göçle, günümüzdeki durum elbette doğrudan karþýlaþtýrýlamaz. Oldukça farklý kültür ve dine sahip insanlarýn birlikte yaþamasý sözkonusu olunca çok daha fazla zamana ihtiyaç duyuluyor, birçok noktada daha büyük zorluklarla karþýlaþýlýyor.

Göçmenler, telefon ve uydu antenli televizyon kanallarý aracýlýğýyla anavatanlarýyla sýký bağlarýný sürdürdükleri için, bir çok nokta daha da zorlaþýyor.
Yine de geriye dönüp baktýğýmýzda, geçmiþte uyumu baþarmýþ olduğumuzu ve gelecekte de tekrar baþarabileceğimizi görebiliriz.
Bizler Almanya'ya, 19. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda ve daha sonra, iþ ve ekmek arayan yüzbinlerce insaný kabul ettik. Bunlar Ýmparatorluğun doğu vilayetlerinden, Avusturya-Macaristan Ýmparatorluğundan, Rusya'dan geliyorlardý ve aralarýnda büyük çoğunluk Polonyalýydý. Zamanýn sanayi merkezi Berlin'e ve "Altýn Batý"'ya, Ruhr havzasýnýn maden ocaklarýna geliyorlardý. Bir kuþaklýk ömür sonunda köyler ve küçük þehirler büyük þehirlere dönüþmüþlerdi.
Göçmenlerin ilk kuþağý beraberinde getirdiği geleneklere, örneğin Polonya katolikliğinin inançlý yaþam biçimine uygun yaþýyordu. Ayný ocaklarda çalýþan, ayný futbol kulüplerinde oynayan ikinci kuþak ise, Lehçe isimleri Vestfalya ağzýyla telaffuz etmeye baþlamýþtý. Yeni çevreleri kendilerini nasýl etkilediyse, onlar da yeni yurtlarýný etkilediler.
Sadece burada Berlin'de ya da Ruhr havzasýnda yaþayanlar değil, bir çoğumuz göçmen torunuyuz! Yaban ellerde daha iyi yaþam þartlarý arayan ana babalarýn çocuklarýyýz! Dedelerimiz ve büyükdedelerimiz için nasýl bir karþýlama arzu ederdik?

Peki yabancý diyarlara giden bizim hemþehrilerimiz nasýl karþýlandýlar?
Almanya, tarihinde yalnýzca göçmen ülkesi olmamýþtýr. Fakirlik ve kýtlýk, ama ayný zamanda maceraperestlik ve giriþimci ruh da, atalarýmýzýn bir çoğunu ondokuzuncu yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Kanada ve Amerika'ya yönlendirdi. Seneler boyunca her yýl bir büyük þehir nüfusu kadar insan göç etti.
Almanlar da bir zamanlar ekonomik nedenlerden ötürü mülteci durumundaydý.
Almanlar da politik nedenlerden ötürü sýğýnmacý durumundaydý.
Almanlar da baþka ülkelerin kuruluþuna katkýda bulundu.

Ýkinci dünya savaþýnýn sonucu olarak kaçmak zorunda kalmýþ ya da göçe zorlanmýþ milyonlarca mülteciyi Almanya'ya kabul ettik. Sonuçta baþarýlý olan bu uyum süreci de, baþlangýçta hiç kolay değildi. Halbuki sözkonusu insanlar, Almanya'ya gelen Almanlardý.
En büyük acýlarý çekmiþ olmalarýna, ayný dili konuþmalarýna, ayný kültürden gelmelerine, hatta çoğu zaman yeni komþularýyla ayný mezhebi paylaþýyor olmalarýna rağmen bir çoğu, köylerde ve þehirlerde nasýl dýþlandýklarýný unutmayacaklardýr.
Uyum süreci uzun vadeli ve sabýr isteyen bir süreçtir. Yerli halkýn açýk davranmasýný gerektirir. Ama bundan da fazla, ki bu günümüzde daha da önem kazanmýþtýr, yeni gelenlerin hazýr olmalarýný ve çaba göstermelerini gerektirir; yani yalnýzca yeni bir topluma gelmekle kalmayýp, o yeni toplumun bir parçasý olmaya hazýr olmayý da.

IV.

Yabancý olanla karþýlaþmak, tanýmadýğýmýz insanlar ve durumlarla karþý karþýya gelmek heyecan verici bir süreç. Karýþýk duygularla dolu bir süreç: Merak ve reddetmenin, kucak açma ve sýnýr çizmenin, anlayamama ve zamanla güven sağlamanýn birarada yaþandýğý bir süreç.

Bir ülkeye göç etmek her zaman iki taraflýdýr: Yük ve zenginlik. Birini dile getiriyorsak, diğerini de görmemiz ve adlandýrmamýz gerekir.

Ülkemize olan göç ve dolayýsýyla diğer kültürlerle olan iliþkilerimizin bize sağladýğý yararlarý o kadar benimsemiþ durumdayýz ki, bunlarýn farkýna bile varmýyoruz.

Zamanýnda "konuk iþçi" olarak adlandýrýlan insanlar olmasaydý, Federal Almanya yaþadýğý bu ekonomik kalkýnmayý yapamayacaktý. Acilen ihtiyacýmýz olan iþgücünü çağýrdýk ve bu insanlar geldiler. Alman ekonomisinin bugünkü gücüne eriþmesi yolunda önemli katkýlarda bulundular. Bu arada evlerine gönderdikleri para havaleleriyle de kendi ülkelerinin ekonomik geliþmesine katkýda bulundular.
Kültürel açýdan zenginleþtik:
Baþka ülkelerden gelen müzikler birçoğumuza yeni dünyalar açtý. Yirmi ya da otuz yýl öncesine kadar bize tamamen yabancý olanlar, günümüzde severek dinlediklerimiz oldu. Bu binada gerçekleþtirilen "Heimat Kunst" ("anavatan sanat") ve bağlantýlý diğer projeler de gösteriyorki, müzisyenler, ses sanatçýlarý, ressamlar ve yazarlar, farklý kültürlerin karþýlaþmasýyla birlikte yeni sanatsal ifade biçimleri buluyorlar.

Bu arada þunu da belirteyim: Yemek alýþkanlýklarýmýz da artýk çok değiþti.
Göçmenler beraberlerinde kendi yemek tariflerini, kendi mutfaklarýný, kendi baharatlarýný, içkilerini getirdiler. Pizza ve döner dükkanlarý sokaklarýmýzýn vazgeçilmez birer parçasý oldular. Zeytinyağý ve pide çoğumuzun günlük beslenmelerine girmiþ durumda.

Almanya günümüzde dünyanýn en renkli ve açýk ülkelerinden biri. Rahat davranma, farklý deneyimler kazanma olanaklarý ve hoþgörülü yaklaþým açýsýndan çok yol katettik.
Ama bazý insanlarýn bu kazanýmý görmedikleri ya da göremedikleri de bir gerçek. Bu insanlar, göçmen sayýsýnýn bu kadar yüksek olmasýyla da gerçekten ilintili olan sorunlarý daha ağýr yaþamakta ve deneyimler edinmekteler.

V.

Birlikte yaþamak zor olduğu kadar yorucu da. Bunu inkar eden ya da kabul etmek istemeyen, hoþgörüye, dostluğa ve misafirperverliğe olan çağrýlarýnda da inandýrýcý olamamaktadýr. Sorunlarý görmezlikten gelmek ya da sorunlarýn tarif edilmesini bile yabancý düþmanlýğý olarak tanýmlamak bizi bir yere götürmez.

Kalburüstü semtlerde oturup yabancý dostu tavýr göstermek zor değildir. Ama sürekli değiþikliğin yaþandýğý, "yerli" sakinlerin dükkanlardaki levha ve yazýlarý anlayamadýğý bir yerde, dünyanýn her köþesinden insanlarýn oturduğu, holde bir sürü farklý yemek kokularýnýn birbirine karýþtýğý bir evde, sesli olarak yabancý müziklerin çalýndýğý ve apayrý yaþam tarzlarý ve dini geleneklerle karþý karþýya kaldýğýmýz yerlerde ise zordur.

Eskiden beri ayný yerde yaþayan Almanlarýn, kendilerini artýk evlerinde gibi değil, kendi ülkelerinde birer yabancý gibi hissettikleri yerde birlikte yaþam zordur.

Klimalý arabada, çokkültürlü yayýn yapan radyo programlarýnýn keyfini çýkarmak baþka, metro ya da otobüste, dillerini anlamadýğýnýz insanlar arasýnda olmak baþka bir þeydir.

Devam ettikleri okulda yabancý öğrenci sayýsý çok yüksek olan çocuklarýn eğitimleri açýsýndan endiþeli olan anne babalarý anlayabiliyorum. Bu durumu bizzat kendi deneyimlerimden biliyorum.

Ayný zamanda, genç yabancý ve Alman uyruklu göçmenler arasýnda suç iþleme oranýnýn, ortalamanýn üstünde olmasýnýn bir çok insaný ürkütmesini de anlýyorum.

Yabancý gençlerin gruplar halinde sataþmalarýndan ya da insanlarý sindirmesinden sadece genç kýz ve kadýnlarýn değil, diğer insanlarýn da korkmasýný anlayabiliyorum.

Endiþeleri ve korkularý ciddiye almayan, insanlara ulaþamaz. Onlarýn politikacýlar hakkýnda "konuþmaktan baþka bir þey yapmazlar" diye düþünmelerini desteklemiþ bile olur.
Endiþeler ve korkular haklý olarak varsa, bunlarýn önlemi alýnmalýdýr. Neden baþka türlü olamayacağýný, ya da neden daha iyisinin yapýlamayacağýný açýklamamýz, açýklayabilmemiz gerekir.

Hayat çoğu zaman okulda olduğu gibidir: En iyi aklýmýzda tuttuklarýmýz, maalesef yanlýþ anladýklarýmýz olur. Hatalar, belleğimizden ýsrarla silinmez.

Önyargýlarýn yerleþmemesi ve yaygýnlaþmamasý için bunlara hep karþý gelmek gerekir. Burada medyanýn önemli bir görevi olduğunu ve özel bir sorumluluk taþýdýğýný düþünüyorum. Aydýnlatma ve bilgilendirme acilen gerekli.
Bir örnek: Ýnsanlar, mültecilerin sokaklarda öylece oturup hiçbir þey yapmadan, baþkalarýnýn ödedikleri vergi paralarýyla geçindikleri izlenimini edinip onlara kýzýyorlar. Pek az insan, mültecilerin ilk üç ay çalýþmalarýnýn yasalarca yasak olduğundan, sonra iþ aradýklarýnda da iþ ve iþçi bulma kurumunca geri çevrildiklerinden haberdar. Bunu bilen, bu yasanýn anlamsýzlýğýna þaþabilir, ama mültecilerin çalýþmak istemediklerini artýk düþünmez.

Dünyada tüm kültürlerin ve dinlerin diyaloğunu içtenlikle savunuyorum. Bu, çok önemli bir görev. Yine de hiçbir zaman bunu, kendi ülkemizde yaþayan farklý kültürlerin bir arada yaþamasýndan kaynaklanan ve pratikte varolan günlük somut sorunlarla uğraþmamak için bir neden olarak görmedim.
Birlikte yaþamayý, hayatýn en somut yaþandýğý yerde dile getirmeliyiz.

VI.

Toplumumuzda yabancý düþmanlýğý var. Cinayete kadar varan þiddet yaþanmakta. Tek tek þiddet olaylarýndan daha tehlikeli olan þey, yabancý düþmanlýğýný gizli, hatta açýk bir sempatiyle destekleyen toplumsal havadýr.
Yabancýlara karþý saldýrgan bir tahammülsüzlük mevcut. Çoğunluk suskun kalýrsa, bu teþvik edilmiþ olur. Susan, suçu paylaþýr.

Hepimizin tavýr almasý gerekiyor. Politikacýlar, polis, yargý ve öğretmenler, insanlara karþý düþmanca eğilimler karþýsýnda özel sorumluluk taþýyor. Bunun için medeni cesarete ve desteğe ihtiyaçlarý var.
Hiçbir siyasi sorumlu, yabancý düþmaný bir atmosferden yararlanma tuzağýna düþmemelidir. Kullanýlan kelimelerin dikkatle seçilmesi en baþta gelir. Herkesin bu konuda disiplinli ve aþýrý duyarlý olmasýný bekliyorum. Yabancý düþmanlýğýnýn doğurduğu kötü davranýþlara kýzan, fazlasýyla kullanýlan o kötü sözleri duymazdan gelmemeli, hele kendisi bu sözleri hiç kullanmamalýdýr. Kötü sözler, kötülüklere zemin hazýrlar.

Elbette hiç kimseyi önyargýlarý ve kaygýlarýyla yalnýz býrakmamalýyýz. Yabancý düþmanlýğý ve yabancýlara duyulan kin, çoğu zaman bilgisizlik ve yetersiz deneyimden kaynaklanýyor. Almanya'da çok az yabancýnýn yaþadýğý bazý yerlerde, yabancý düþmanlýğýnýn çok yaygýn olmasýnýn açýklamasý ancak bu olabilir.
Aþýrý sağcýlar gururla "ulusal kurtarýlmýþ bölge" lerden bahsediyorlarsa, bu hukuk devleti ve demokrasi açýsýndan bir uyarý sinyali ve gerçek vatanperverler içinse utanç kaynağýdýr.

Irkçýlýk ve ýrkçý þiddetin nedenleri ve açýklamalarý var, ama bunlarýn hiçbiri, bir gerekçelendirme olamaz. Ÿiddete baþvuran her kimse, mümkün olan en kýsa zamanda cezalandýrýlmalýdýr.

Almanya'nýn dünya kamuoyu önündeki itibarý þeklindeki, alýþýlagelmiþ o eski tezi yeniden vurgulamak istemiyorum. Tabiiki dýþardan bakanlarýn bizi nasýl değerlendirdikleri önemli. Ama en önemlisi bizim kendimize olan borcumuzdur. O da, yabancý düþmanlýğýnýn dýþlanmasý gerektiğidir.

VII.

Konularýmýz göç ve uyum olunca, kendi çýkarlarýmýzý düþünmemiz sadece doğal değil, ayný zamanda önemlidir de.

Bize, Almanya'ya gelen kiþi, birlikte yaþamamýzýn temelini oluþturan demokratik oyun kurallarýna uymak zorundadýr. Bu kurallar dýþlamaya değil, uyuma dayalýdýr ve kültürel çoğulculuğa yeterince mekan sunmakta, inanç özgürlüğü ve azýnlýk haklarýný güvence altýna almaktadýr. Bu kurallarýn çizdiği sýnýrlar ise kimse tarafýndan, kökenleri ya da dini inançlarý neden gösterilerek ihlal edilemez. Kadýnýn toplumdaki yeri ve haklarý buna önemli bir örnek oluþturmaktadýr. Kadýnlarýn geleneksel ya da kültürel nedenlerden ötürü, haklarýnýn kýsýtlanmasýna tahammül etmeyeceğimizi herkesin bilmesi gerekir.

Uyum süreci kendiliğinden oluþmaz, bizzat çaba sarfetmek gerekir. Bu da çoğu zaman yorucudur.

Bu yeni çabayý, yabancýlara iyilik yapmak için verilen bir sadaka gibi görmek yanlýþýna düþmemeliyiz. Daha iyi bir uyum süreci doğrultusunda yaptýklarýmýzý, sadece hissedilen yakýnlýk, ya da hýristiyanlýkta varolan insanseverlikten ötürü değil, kendi bilinçli çýkarýmýzý da gözönünde bulundurarak yapýyoruz.

Çokkültürlü bir toplum olup olmadýğýmýz ya da bunun ne derece gerekli olduğu üzerine çok konuþuldu. Bu konuda þu kadarýný söylemekle yetineceğim: Her halukarda kültürel açýdan çok yönlü bir toplumuz. Ama bu farklý kültürler çoğu zaman birlikte yaþamaktan ziyade yanyana yaþamaktalar. Bu model ancak, çok yönlülük keyfilikle karýþtýrýlmadýğý sürece ve bir toplumun, azýnlýklarýn toplamý olmadýğý görüþünde fikir birliği sağlandýğý zaman iþleyebilir.

Almanya'da nasýl birlikte yaþamak istediğimiz hakkýnda ortak bir fikir sahibi olmamýz gerekiyor. Davranýþlarýmýzý bağlayýcý kýlan kesin değerlere ihtiyacýmýz var.

Parçalara bölünen bir toplum gerçek anlamda demokratik bir yapýya sahip değildir. Demokrasi, azýnlýklarýn çoğunluk kararlarýný kabul etmeleri, hatta benimsemeleri anlamýna da gelir. Bu da, çoğunluk ve azýnlýğýn güncel sorunlar ve karþýt tutumlar ötesinde, ortak temel görüþleri paylaþmalarýný gerektirir. Ancak o zaman her ikisini de bağlayan ve birbirleriyle paylaþtýklarý o "biz" hissi oluþabilir.
Diğer uluslarýn, toplumsal birliklerini pekiþtirme amacýyla kullandýklarý kabarýk duygularý kullanamasak da, bu "biz" hissine ihtiyacýmýz var.

Anayasayý temel alan bir vatanperverlik önemlidir. Ama ayný zamanda belli bir duygusal ortaklýğa da ihtiyacýmýz bulunmaktadýr. "Bizler", "onlar" diye ayrýma gitmek, demokratik bir toplumun uzun vadede yararýna olmaz.
Toplumumuzun bölünme tehlikesinden bahsettiğimiz zaman, parmağýmýzla sadece baþkalarýna iþaret etmemeliyiz.
Kendimize sormamýz gereken ise, tüm bu geçen yýllarda kendi kimliğimizin yeterince bilincinde olup olmadýğýmýz ve yeni gelen insanlarý kazanmak için gereken özgüvene sahip olup olmadýğýmýz sorularý olacaktýr.

50 yýllýk baþarýlý barýþ ve demokrasi geçmiþimizden sonra kendi toplumumuzun kültürünün ve yaþam biçimlerinin, hatta belki sembollerinin de tanýtýmýný yapmak yerinde olmaz mý? Ülkemizin çekiciliğinin sadece refah düzeyinden ve ekonomik baþarý çizelgesinden ibaret olmadýğýný daha da vurgulamamýz gerekmiyor mu?
Eğer bunu baþarýrsak o zaman göçmenlerden, ülkemizde yalnýzca evlerini kurmuþ olmalarýnýn ötesinde, kendilerini burada yerli olarak da hisseden birer yurttaþ olmalarýný bekleyebiliriz.

Entegrasyon, köklerinden kopmak ya da kiþiliksiz bir þekilde asimilasyona uğramak anlamýna gelmemektedir. Entegrasyon, birbiriyle çeliþen kültürlerin birbirleriyle hiçbir bağlarý olmadan yanyana varolmalarýna bir alternatifi teþkil etmektedir. Almanya'da kalmak isteyenin, kökenlerini reddetmesi gerekmiyor. Ama, anayasanýn öngördüğü þekilde açýk bir topluma katkýda bulunmaya hazýr olmasý gerekiyor. Bizim herkese sunabileceğimiz bu kadar. Açýk ve kalýcý bir toplumu ancak, toplumsal temel uzlaþmanýn dýþýnda kalan adacýklar oluþturmazsak sağlayabiliriz. Bu nedenden ötürü uyum sürecini doğrudan ve sistemli bir þekilde desteklememiz gerekiyor. Almanya'da uzun vadede kalma hakký olan herkes, toplumumuzu tanýmak zorunda olmalý; değer ölçülerimizi, geleneklerimizi ve özellikle dilimizi.
Diğer ülkeler örneğinde olduğu gibi biz de, uyumu etkin bir þekilde desteklemek amacýyla getirilecek yasal düzenlemeler konusunda mutabakat sağlamayý ciddi olarak düþünmeliyiz.

VIII.

Bu sorularla ciddi bir þekilde ilgilenenler arasýndan hemen hemen kimse, kendi çýkarlarýmýzý göz önünde bulundurduğumuzda, gelecekte de göçmenlere ihtiyacýmýz olacağýmýzý inkar etmiyor. Bu sadece Almanya için değil, tüm diğer batý ülkeleri için de geçerli.
Ýþadamlarýmýzýn bir çoğu Amerika'yý örnek gösterip, Amerikan ekonomisinin son on yýldaki olağanüstü dinamizmine iþaret ediyor. Bu önemli derecede, Amerika'nýn son on yýlda kabul ettiği yüksek sayýda göçmen sayesinde oluþan bir geliþme.
Baþkan Clinton, birkaç yýl önce halkýn değiþik kesimlerinin uyumu için büyük bir program uyguladý. Toplumun farklý etnik gruplara dağýlmasýna karþý hazýrlanan programýn adý "One America".
Bu programa bizde pek kimse değinmiyor.
Bizim ve diğer ülkelerin gelecekte neden göçe ihtiyacý olacaktýr? Bunun için hep bir takým nedenler gösterilmekte.
Bir örnek: Sosyal ve emeklilik sistemimizin finansmaný sadece gelen göç sayesinde sağlanabiliyormuþ.
Doğru. Tüm batý toplumlarýnýn demografik bir sorunu var. Bunu ne küçümsemek ne de dramatize etmek gerekir. Sorunu sadece göç olgusuyla çözemeyiz. Yaþ piramidinin ters dönmesinde olduğu gibi, kapsamlý neden ve sonuçlarý olan sorunlarda, hiç bir zaman açýklayýcý tek doğru yoktur.
Elbette ülkemizde çocuklara daha sevecen yaklaþýmda bulunulmasý çok iyi olurdu. Doğum oranlarýný yükseltmek politikanýn görevi değildir. Ama politika çocuk sahibi olmayý engellememeli, desteklemeli. Çocuk sahibi olmak maddi yönden cezalandýrýlmamalý.
Göç faktörünü desteklemenin ikinci nedeni de ciddiye alýnmalý. Günümüzde önemli alanlarda iyi eğitimli kalifiye eleman yokluğu çekilmekte. Bu, gelecekte daha da yoğun olarak hissedilecektir. Geçmiþ yýllarýn eğitim politikalarýndaki eksikliklerin acýsýný þimdi çekiyoruz.
Baþbakan, bu durumu "Green - Card" giriþimiyle yanýtladý. Bu düþünce her ne kadar geniþ bir destek gördüyse de, ki ben de destekleyenlerdenim, hepimiz biliyoruzki, tek baþýna göçmen olgusu kalifiye eleman yokluğunu gideremez. Yurtdýþýndan gelen üst düzeyde kalifiye elemanlara ihtiyacýmýz var ama, kendi uzman eğitimi olanaklarýmýzý acilen güçlendirmemiz gerekiyor. Bunu da ancak eğitim kurumlarý ve ekonomi arasýndaki iþbirliğiyle sağlayabiliriz. Ekonominin, kendi çýkarlarýný gözönünde bulundurarak eğitim ve kalifikasyon konularýnda daha büyük yatýrýmlara gitmesi þart. Baþbakan bu noktaya da iþaret etti.

IX.

Ülkemizdeki birlikte yaþamý rastlantýlara býrakamayýz. Kendimize ve bize gelenlere karþý beklentilerimizi iyi düþünüp, sakin kafayla tartýþýp, akýllýca tesbit etmemiz gerekiyor.

Yaþanan göçün koþullarýný bilmemiz ve kesin düzenlemelere gitmemiz gerekiyor. Herkes, kendisini neyin beklediğini ve kendisinden neler beklendiğini bilmeli.

Toplumsal düzenimizin bu temel sorularýnda mutabakat sağlamak kesinlikle kolay olmayacaktýr. Ama konuyu açmamýz ve bu tartýþmayý þimdi sürdürmemiz gerekiyor.

Entegrasyon ve göç kurallarýný, toplumumuzun sosyal ve ekonomik çýkarlarý belirlemeli. Dolayýsýyla ayýrt etmemiz gereken iki olgu çok büyük önem kazanmaktadýr: Göç ve iltica hakký. Göç düzenlemeleri yararýmýzý gözetir, iltica hakkýnda ise kendi yararýmýzý gözetmeyiz.

"Dünyanýn tüm problemleri Almanya'da çözülemez" diyenler haklý. Ama þunu ekliyorum: Almanya, özgürlükleri ve hayatlarý tehlike altýnda olan insanlar için emin bir adres olmalý ve kalmalý.

X.

Göç olgusunu gelecekte nasýl düzenlersek düzenleyelim, iyi hazýrlanmýþ olmalýyýz; hem zihnen, hem siyasi açýdan hem de kurumsal olarak. Kendilerinden belli beklentilerimizin olduğu, ve kendilerinin de bizden beklentileri olan insanlarýn gelmesine hazýrlýklý olmalýyýz. Bir çok alanda hazýrlýklý olmalýyýz.
En önemli yerler çocuk yuvalarý, okullar ve yüksek okullardýr.
Bu yerler, ülkemizde uyum sürecinin baþarýlý olup olmayacağýna karar verilen, birlikte yaþamanýn öğrenildiği ve temellerinin sağlandýğý yerlerdir. Günlük hayatta insanlar kendilerini ayýrabilir, kendi semtlerinde kendi aralarýnda kalmayý tercih edebilirler. Okulda ise birarada olmak, ister istemez diğerleriyle anlaþmak zorundadýrlar.
Ulusun öğrenim yeri okuldur. Burada, birlikte yaþamanýn getirdiği tüm zorluklar çoğu zaman en keskin þekilde görülür.

Bundan ötürü, günden güne toplumumuzun bu derece çok yönlü, dolayýsýyla bir o kadar zorlaþmýþ olmasýný hisseden öğretmenlere teþekkür etmek istiyorum. Özellikle ilkokullarda bu toplumda nelerin yaþandýğýný doğrudan hissediyorlar.
Teþekkürlerim ana okullarýnda, derneklerin gençlik bölümlerinde ve tüm gençlik çalýþmalarýnda görevli ve hepimiz adýna günlük uyum çalýþmasý yürüten herkese yönelik.

Polis ve yargý görevlilerine, nüfus kayýt dairelerinde ve yabancýlar dairelerinde çalýþanlara, iþ ve iþçi bulma kurumlarý ve sosyal daire çalýþanlarýnýn hepsine, yaptýklarý ve çoğu zaman zor olan, çok sabýr ve hassasiyet gerektiren çalýþmalarýndan ötürü teþekkür etmek istiyorum.

Konuþmamýn baþýnda belirtmiþtim. Almanya'da okula giden çocuklarýn % 30 u bir þekilde göç olgusunu yaþamýþlar. Bu da, dil bilgilerinin yetersiz olmasý, sýnýfa uyumda zorluk çekmeleri, velilerin anaokullarý ve okullarla pek az iþbirliğinde bulunmasý ve yeterince angaje olmamalarý gibi olgularý içeriyor. Birçok problem daha anaokulundan baþlayarak bir sonraki eğitim birimine devrediliyor!
Aslýnda gereksinimimiz olan, daha anaokulu ve ilkokulda baþlayan ve uyumu destekleyen, bunu sadece bir yan dal olarak görmeyen pedagojik çalýþmadýr.
Öğretmenlerimizin eğitiminde bu göreve gereken önem veriliyor mu? Öğretmenler, yarýsý Alman olmayan sýnýflarda ders vermeye hazýrlýklý mý? Özellikle kadýn öğretmenler, çok farklý otorite ve cinsiyet ayýrýmý anlayýþýndan kaynaklanan ve kabul edilemeyecek davranýþ biçimleriyle karþý karþýya kalýyor. Buna karþý ne yapýyoruz? Okulda verilmeyen, çoğunlukla ömür boyu giderilemiyor.

Yüksek okullarýmýzdaki Türk kökenli öğrenci sayýsýnýn, son on yýl içersinde iki katýna çýkmasý sevindirici bir geliþme.
Ama temel eğitimde yabancý öğrencilerin oraný, kendi yaþ gruplarýndaki Alman öğrencilerin oranýný üçe katlamaktadýr. Diğer orta ve yüksek eğitim kurumlarýnda ise bu oran tam tersine dönmekte. Temel eğitimi diploma alarak bitiren Alman kökenli olmayan öğrencilerin %40 ý mesleki eğitim yeri bulamýyor.

  • Batýlý-hýristiyan Alman ailesinin çocuğu olan öğrencilerin, artýk her yerde ortalamayý oluþturmadýğý olgusunu daha çok dikkate alan eğitim modellerine ihtiyacýmýz var.
    Öğretmenlerin aldýklarý pedagoji ve didaktik eğitim ve meslek sonrasý eğitimde, bu konularýn daha yoğun ele alýnmasý gerekiyor.
  • Aile içi eğitimin ana hatlarý çoğunlukla anneler tarafýndan verildiği için, anne ve çocuklarýn birlikte Almanca öğrendiği iyi model projelerimiz var.
  • Uzun vadede Almanya'da yaþayan insanlarýn Almanca konuþabilmeleri gerekir.
  • Bu nedenden ötürü "yabancýlar için Almanca", toplumumuzun geleceği açýsýndan merkezi bir eğitim projesi. Bunu gerçekleþtirebilmek için daha çok öğretmene ihtiyacýmýz var. Biliyorum! Buna para gerek! Ama þunu da biliyorumki, bugün yanlýþ yerde tasarrufa gidene, bu davranýþý daha sonra pahalýya mal olacaktýr.

Öğretmenler ve okul müdürleri okulda Almanca konuþulmasýna dikkat ettiklerinde, bu bir yabancý düþmanlýğý göstergesi değildir. Tam tersine, buna dikkat edilmediği zaman uyum süreci daha baþtan iflas eder. Bu da tüm çocuklarýn zararýna olur.
Tüm yabancýlarýn ya da yeni vatandaþlarýn mümkün olan en iyi eğitim olanaklarýna sahip olmalarý hepimizin ortak çýkarýdýr. Eğitim, uyumu destekler. Eğitim, iyi iþyeri olanaklarýný açar. Eğitim, iletiþim kurabilmeyi sağlar.
Sonuçta eğitim, kültürlerin gerçek anlamda karþýlaþmasýnýn baþýnda gelir. Ancak eğitim, önyargýlarý yenmemize de yardýmcý olur. Eğitim, kökten giriþimlere ve ýrkçýlýğa karþý en iyi korumadýr.
Yeni bir eğitim proletaryasýnýn oluþmasýný, yani yetersiz eğitimden ötürü sosyal bağlar kuramayan bir kesimin oluþmasýný kesinlikle önlemeliyiz. Yoksa bunun sonucu, tüm zararlý, hatta tehlikeli etkenleriyle birlikte etnik gettolaþma olur.
Gettolaþma ve gruplaþmanýn, uyum sağlayamamanýn, iþ piyasasýndaki umutsuzluğun ve sosyal marjinalliğin zararlý sonuçlarý arasýnda þiddet eğilimi ve suç iþlemek bulunmaktadýr. Bu konu,yayýnlanan rakamlar ve istatistiklerle çoğu zaman suistimal edilmektedir. Bu yayýnlarýn dikkatli okunmasý gerekir. O zaman varýlan bazý yargýlarýn, önyargýdan ibaret olduğu görülür.
Doğru olan ise, þiddet eylemlerine katýlan ve suç iþleyenler arasýnda özellikle yabancý genç erkeklerin ve Alman kökenli göçmenlerin oranýnýn ortalamanýn üzerinde olduğudur. Kendileri, tüm suç iþleyenler gibi hukuka ve yasalara göre ve en kýsa zamanda cezalandýrýlmalýdýr.

Ýstatistikler þunu da vurguluyor: Uyum süreci okul eğitimi, meslek eğitimi ve iþ bulma yoluyla, baþarýlý geçtiği zaman, yabancý gençler arasýndaki þiddet eylemleri ve suç iþleme oraný, Alman gençlerinden daha fazla değildir.
Ayrýca asker postalý giymiþ bir dazlak, elinde Alman pasaportu olsa bile, bende daha az tehlikeli bir izlenim yaratmýyor.

XII.

Toplumumuzda halen hýristiyan geleneklerin etkisi yoğun olarak hissedilmektedir. Ama sekularizm, bir çok insanýn algýladýğýndan çok daha güçlüdür. Din bağlarý olmayan kimi insan, müslüman komþusuyla birlikte ilk kez, inancýný günlük yaþantýsýna yansýtan bir insanla karþý karþýya gelmiþ olmuyor mu? Diğer taraftan inançlý müslümanlar, özellikle bizim büyük þehirlerimizi gördüklerinde, çoğunlukla, ancak eskiden beri varolan geleneklerine sýký sýkýya sarýlarak kendilerini koruyabileceklerini sandýklarý, "inançsýz" insanlar dünyasýnda yaþýyorlarmýþ hissine kapýlmazlar mý? Sýký müslüman eğitmenler ve veliler, çocuklarýnýn, ayný bizde de anne ve babalarýn onyýllardýr çocuklarýnda bizzat gördükleri gibi, dinden kopmalarýndan korkuyor.

Ýnanç ve din özgürlüğü ülkemizde herkes için geçerli, sadece hýristiyanlar için değil. Bu, inancýný dini ibadet tarzýnda ve ibadete ayrýlmýþ yerlerde ifade etme özgürlüğünü de içerir. Bu nedenden ötürü Almanya'nýn bir çok þehrinde camiler var artýk.
Bir çok kiþi, önce, aralarýnda klasik cami görüntüsüne sahip olan camilere alýþmak zorundaydý. Þunu da ekliyorum: Bir çoğumuz için bu yeni görüntüye alýþmak, eğer müslüman ülkelerde hýristiyanlara da inançlarýný yaþama ve kilise inþaa etme hakký tanýnsaydý, daha kolay olabilirdi.

Okullarýmýzda islam din dersi verilebilmesini destekliyorum. Bu dersin, Almanca verilmesi gerekiyor. Öğretmenlerin devlet eğitimi almýþ ve öğretmenliklerinin tanýnmýþ olmalarý, ayrýca temel alýnan ders müfredatýnýn, yine tanýnmýþ müslüman muhataplarca hazýrlanmasý ve bakanlýk onayýnýn alýnmýþ olmasý gerekiyor.
Bu da gösteriyor ki, akademik islam din öğretmeni eğitimine ihtiyacýmýz var. Bu zor sorularý tartýþýlabileceğimiz, güvenilebilir islami muhataplarýmýzýn olmasý gerekiyor.

Anayasamýz, devlet ve dini cemaatler arasýnda güvenilir iþbirliğini temel almaktadýr. Ýslamiyet, kilise gibi bir yapýya sahip değildir. Dolayýsýyla, Almanya'da yaþayan müslümanlarla güvenilir, kurumsal bir iþbirliğine gitmenin bir baþka yoluna ihtiyacýmýz var. Birlikte yaþadýğýmýz müslüman vatandaþlarýn haklý isteklerini karþýlayan ve anayasamýzýn sunduğu temelde uygulanacak bir düzenlemeyi getirmemiz gerekiyor.
Hangi konuda ýsrarlý olmamýz gerektiğini, burada yaþayan tüm çocuklarýn da çýkarlarýný da göz önünde bulundurarak, açýkça ifade ediyorum: Gerek devlet, ve gerekse özel okullarýmýzda olsun, her ikisinde de çocuklar, din dersi de dahil olmak üzere, anayasamýzýn temel değer ölçülerine göre eğitilir.

XIII.

Biraz önce, bir kaç yýl önce yeniden düzenlenen ve temel hak olan iltica hakkýný tartýþmaya açmamamýz gerektiğini söyledim.
Ancak geçerli yasalar, birçok bireysel durumda, aslýnda sert iltica uygulamalarýný savunan kiþilerin bile yanlýþ ve savunulamaz olarak değerlendirdiği kararlara yol açýyor. Milletvekilleri, iþadamlarý, okullar, kilise guruplarý ve ilgili vatandaþlarýn kaleme aldýğý ve tek tek mültecilerin sýnýrdýþý edilmesine karþý olduklarýný dile getiren bir çok mektup elime geçiyor. Çoğu zaman kendilerini çok iyi anlýyorum. Ama çoğunlukla bu insanlara yardýmcý olunamayacağýný görüyoruz. Çünkü bu durumda, geçerli yasalarýn ihlal edilmesi sözkonusu olduğundan, burada kalamýyorlar.
Resmi makamlarýn, her özel duruma göre daha iyi karar verebilmeleri için, takdir alanlarýnýn geniþletilmesi gerekmiyor mu diye soruyorum kendime. Bunu onaylayanlar, parlamentoda sözkonusu değiþiklikleri savunmalýdýr. Sempatim onlardan yana olacaktýr.
Ülkemizdeki birlikte yaþama düzeni için yeni ve ortak giriþimde bulunmamýz gerekiyor. Toplumsal yaþamýn her alanýnda olduğu kadar, politika ve devletin harekete geçtiği her alanda düþünce tarzýmýzý değiþtirmemiz gerekiyor.

Gerçeğin baþarýlý olmasýný istiyorsak, gerçekleri olduğu gibi görmemiz gerekiyor. Korkmadan ve hayal kurmadan. Uyum sürecinin baþarýyla sonuçlanmasý en önemli çýkarýmýzdýr. Ýyi bir gelecek için ihtiyacýmýz olan gücü harekete geçirir.

Çýkar ve hedeflerimizi açýkça belirleyelim.
Uyum sürecini nasýl biçimlendirmek istediğimize karar verelim.
Gerçekçi hedefler seçelim.

Eğitim ve tekrar eğitim! Her uyum sürecinin en temel þartýdýr bu! Uyum, her türlü eğitim politikasýnýn merkezi parçasý olmak zorundadýr.

Göç, rastlantýya býrakýlmamalý. Ýyi düþünülmüþ, herkese hitap eden ve pratikte uygulanabilir tasarýlara ihtiyacýmýz var. Doğru olaný, her zaman ve her yerde, populer olmadýğý zaman da yapabilme cesaretine ihtiyacýmýz var.

Uyum ve göç konusunda geniþ bir uzlaþmaya varmamýz gerekiyor. Bu nedenden ötürü, toplumumuzda görevi ve sesi olan herkesten rica ediyorum: Bu hedefe ulaþmak için en iyi hangi yoldur diye tartýþýn. Ama korku uyandýrmadan, yanýlsamalara neden olmadan tartýþýn.

Göç politikasýnda, Avrupa çerçevesinde anlaþmaya varmamýz gerekiyor. Ama bunu, kendi ülkemizde gerekli olaný yapmamak için bir neden olarak kullanmayalým.

Birlikte yaþadýğýmýz birçok yabancý yurttaþ ülkemizde çeþitli kuruluþlarda, derneklerde çalýþýyor, serbest giriþimci ve iþadamý olarak iþyerleri yaratýyor ve meslek eğitimi veriyor. Bunun için kendilerine teþekkür ediyorum.

Hepinize cesaret vermek istiyorum:
Toplumsal yaþama katýlýn; mahallenizde ve okullarda, sendikalarda ya da spor derneklerinde. Ancak çok insan katýlýrsa, farklý insanlardan oluþan bu birlikteliğin sunduğu zenginlikten yararlanabiliriz.

Size acilen sesleniyorum: Almanca öğrenin! Birlikte yaþýyorsak, birbirimizi anlamamýz gerekir. Almanya'da büyüyen ya da yanýmýza yeni gelenler Almanca konuþmak ve anlamak zorundadýr.

Uyum sürecinin desteklenmesi birincil sýrada gelen toplumsal ve politik bir görevdir. Kesinlikle ciddiye alýnmasý gerekir. Yasal bir temel vermemizi gerektirecek kadar ciddi bir görev.

Ülkemize olan göçü nasýl yönlendireceğimize ve hangi kurallarýn gerekli olduğuna dair bir tartýþmayý sürdürmemiz gerekiyor.

Çok yönlü ve canlý bir Almanya istiyorum; barýþcýl ve dünyaya açýk.
Bunun için her türlü çabayý sarfetmeye değer.
Aslolan, tek tek kiþilerin kökeni değil, birlikte geleceği kazanmamýzdýr.